Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Stupalar yarım küre şeklindeki merkezi yapılardır, mezarlardır, üst üste üç şemsiyeleri vardır ve üç dünyayı temsil ederler:

dharmakâya (yani tamamen ruhani dünya, mutlak hakikat dünyası), sambhoga kâya (yani ara dünya, süptil bedenler dünyası) ve nirvana kâya (yani nesneler dünyası, yaratılmış şeyler dünyası).

Bu üçlüyü Benlik, anima ve beden olarak da tanımlayabiliriz.

~Carl Jung, Yoga ve Meditasyon Psikolojisi, Sayfa 52

Tantra, kitap, kağıt yaprağı veya dokuma tezgahı anlamına gelir.

Bu özel amaç için kullanılan eğitim kitapları veya ders kitapları için kullanılır.

Tantrizm tüm tarzıyla Batı kültürümüzün skolastisizmine karşılık gelir.

Tibet Budizm’inde çok büyük bir rol oynar.

Kundalini Yoga veya Yılan Ateşi Yoga olarak tanımlanan özel bir yogaları vardır.

Ama bu Hindu’dur, Budist değil.

~Carl Jung, Yoga ve Meditasyon Psikolojisi, Sayfa 56

Lamaistisches Vajramandala.

Bu Yantra Jung ve Wilhelm tarafından The Secret of the Golden Flower (Wilhelm & Jung, 1929) kitabının önsözü olarak kullanılmıştır; ayrıca Jung, 1944, şek. 43; Jung, 1950, şek. 1 ve §§ 630-638. Jung bunu 19 Şubat 1930’da rüya analizi seminerinde de sunmuştur (Jung, 1928-1930, s. 479).

Bu resim, Jung’un topladığı ve 1933’te Berlin’deki seminer dizisinde sunduğu daha büyük bir sayının parçasıydı.

~Carl Jung, Yoga ve Meditasyon Psikolojisi, Sayfa 57 Resim 94

âtman varlığın mutlak kökenidir.

Özel olan: O yalnızca en yüksek Buda’nınki gibi evrensel bir varlık, dünyanın özü değil, aynı zamanda kişisel bir varlıktır. Herkesin kişisel bir Benliği, içindeki bu âtman vardır ama bu evrenselin yalnızca bir yönüdür.

Her kim kendini yoga pratiğine kaptırırsa, bir şekilde kişisel âtmandan genele doğru akar ve sonra kendini evrensel bir varlık olarak görür.

~Carl Jung, Yoga ve Meditasyon Psikolojisi, Sayfa 62

Bir erkek için anne “onu ruhunun karanlığından tehdit eden tehlikelere karşı korur”.

Daha sonra, anne imago biçimindeki anima eşe aktarılır:

“Karısı annenin büyülü rolünü üstlenmek zorundadır. İdeal olarak ayrıcalıklı evliliğin pelerini altında, aslında annesinin korumasını arıyor ve böylece karısının koruyucu içgüdülerinin eline oynuyor.”

Nihayetinde gerekli olan şey “anima’nın nesneleştirilmesidir.” ~Carl Jung, The Black Books, Cilt I, Sayfa 100-101

…anima’nın özerk bir kompleks olarak üstesinden gelinmesi ve bilinç ile bilinçdışı arasındaki ilişkinin bir işlevine dönüşmesidir.

Bu süreç boyunca anima özerk bir kompleksin daemonik gücünü kaybeder; bu da artık sahiplik uygulayamayacağı anlamına gelir, çünkü depotentiasyona uğramıştır. ~Carl Jung, The Black Books, Cilt I, Sayfa 101

Jung, anima “mana ”sını ya da gücünü kaybettiğinde, onu özümseyen insanın bunu edinmiş olması ve böylece bir “mana-kişilik”, üstün irade ve bilgeliğe sahip bir varlık haline gelmesi gerektiğini savunmuştur. ~The Black Books, Cilt I, Sayfa 102

Böylece an!ma’yı bütünleştirip onun gücüne erişen kişi kaçınılmaz olarak büyücü figürüyle özdeşleşir ve kendini bundan ayırt etme göreviyle karşı karşıya kalır. ~Carl Jung, The Black Books, Cilt I, Sayfa 102

Eğer kişi anima üzerindeki zafer iddiasından vazgeçerse, büyücü figürünün sahiplenmesi sona erer ve kişi mananın gerçekten “kişiliğin orta noktası ”na, yani benliğe ait olduğunu fark eder. ~Carl Jung, The Black Books, Cilt I, Sayfa 102

Jung’un kendini deneyimlemesindeki kritik bir bölüm, anima’nın bütünleştirilmesi olarak adlandırdığı şeydi.

Toni Wolff bunu hikayenin bir tarafı olarak görmüştür, çünkü bu aynı zamanda onu “introjekte ettiği” süreci de içermektedir. ~The Black Books, Cilt I, Sayfa 95

1944’te, bir rüya üzerine, o [Toni] Jung’un öznel düzeye gereğinden fazla vurgu yaptığını belirtti, “çünkü an!ma’yı gerçekleştirmek zorundaydı, ama böylece beni introjekte etti ve özümü aldı.” ~The Black Books, Cilt I, Sayfa 95

O [Jung] anima’yı “öznenin kolektif bilinçdışı tarafından nasıl görüldüğü” olarak tanımladı. ~The Black Books, Cilt I, Sayfa 53

Maria Moltzer, büyük olasılıkla. Yıllar sonra Toni Wolff, Moltzer’in göründüğü bir rüyaya atıfta bulunarak, “Ben M. M. gibi miyim – yoksa o C.’nin anima’sı mı?” diye belirtmiştir. (20 Ağustos 1950, Diary O, s. 78). ~The Black Books, Cilt VI, Sayfa 277, Fn 264

Yıllar sonra Toni Wolff, “Onun [Jung] an!ma’sı doğal olarak bana karşı, tüm kadınlar gibi” (5 Kasım 1937, Günlük K, s. 181). ~Kara Kitaplar, Cilt VII, Sayfa 213, fn 174

16 XII XI’den sonra yıkıcı semboller içeren regresif bir ensest rüya gördü. An!ma’ya gitme girişimi görünüşe göre yanlış yönlendirilmişti.

Kötü sonuçlar doğurdu. Annemin ölümünden beri A. [An!ma] sessizliğe gömüldü. Anlamlı! ~The Black Books, Cilt VII, Sayfa 235, fn 236

Bkz. yukarıda, s. 232. Toni Wolff, 12 Eylül 1924 tarihli günlüğüne şunları yazmıştır:

“Beni hala bir anne olarak mı görüyor? Philemon olduğu için mi?” (Günlük B, s. 6).

27 Aralık 1924’te şöyle yazmıştır: “Anima Toni-substitute, çünkü anima birincil, bana karşı koşulsuz bir tutum yok. . . C. bana tam olarak anima gibi olmadığımı söyledi.

An!ma benim uygunsuz bir şekilde zeki olduğumu söyledi” (Diary B, s. 76,88). ~The Black Books, Cilt VII, Sayfa 235-236, dn 237

Leave a Reply

info@jungianstudiesistanbul.com

Abone Ol!

e-Posta bültenimize abone olun son içeriklerden haberiniz olsun!

Jungian Studies İstanbul © 2025. Tüm hakları saklıdır

tr_TRTurkish