Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Lucy ve Dracula – Anima & Animus

Başlangıçta, kadınlar animusu dış dünyada fark ederler. Bir kız genellikle animusu babasında veya bir baba figüründe görür; daha sonra ise bir öğretmende, ağabeyde, eşte veya bir arkadaşta fark eder. Sonunda, kadın animusu kilise, devlet, toplum gibi kurumlarda ve bilim ile sanatın ürünlerinde tanır. Kadınlar genellikle bu ruhsal formlara bir erkek aracılığıyla ulaşır; bu erkek onların rehberi ve aracı konumuna gelir. Bu erkek, kadın için animus imgesini temsil eder; yani kadın animusu onun üzerine yansıtır. Projeksiyonun işlevini sürdürdüğü sürece, yani erkeğin imgesi animusla bir ölçüde örtüştüğü takdirde, herhangi bir çatışma olmaz. Bu durum, özellikle erkek kişisel düzeyde de olumlu algılanıyorsa, kusursuz görünebilir. Ancak, bilinçsiz kalmak artık günümüzde uygun değildir. Mükemmel bir animus ilişkisinde mutlu olduklarına inanan birçok kadın, genellikle anksiyete, uykusuzluk, baş ağrısı, görme sorunları gibi sinirsel veya fiziksel semptomlar yaşar. Animus imgesini bir erkeğe aktarmak, bir tatmin ve tamamlanmışlık duygusu yaratır, ancak aynı zamanda dayanılmaz hale gelebilecek bir zorlayıcı bağımlılık da doğurur. “Yansıtma” olarak bilinen bu durum, temelde projeksiyondur. Projeksiyon, yalnızca bir görüntüyü başkasına aktarmakla kalmaz, aynı zamanda buna bağlı etkinlikleri de aktarır. Dolayısıyla, animus imgesini alan bir erkekten, kadının geliştirmediği tüm işlevleri üstlenmesi beklenir; bunlar arasında düşünmek, hareket etmek veya sorumlulukları yerine getirmek gibi şeyler bulunur. Benzer şekilde, bir kadının bir erkeğe anima projeksiyonu yapması, onun için duygusal bir bağ kurması ya da ilişkileri onun adına yönetmesi gerektiği anlamına gelir. Bu simbiyotik ilişki, bu tür durumlarda yoğun bağımlılığa neden olan şeydir. İdeal bir animus imgesinin bir erkeğe tamamen başarılı bir şekilde projeksiyonu genellikle kısa ömürlüdür, özellikle yakın ilişkilerde. İdeal imge ile gerçek kişi arasındaki fark belirgin hale gelir.

Lucy, Dracula’ya: “Bana kanım için değil, içinde eksik olanı gördüğün için çekiliyorsun—umut, başlangıcı ve sonu sevgiyle olan bir yaşam. Ama bende uyandırdığın şey, şefkat değil, karanlık için bir açlık, görünmeyen üzerinde güç. “

Dracula: “Sen, taşıyamadığım ışık ve arzuladığım gölgesin. Beni bu sonsuz lanetten önceki halime geri çağırıyorsun—yumuşak, geçici, savunmasız. Seninle, kurtuluş değil, ıstırabımın bir aynasını buluyorum. Birlikte bütünüz, ama yalnız başımıza lanetlenmişiz.”

Lucy: “Senden korkmuyorum, Kont. Belki korkmalıyım, ama sende adlandıramadığım bir tanıdıklık var—hep bildiğim bir şey. Sen bir canavar değilsin; bir gölgesin, içimdeki bir şey tarafından yansıtılmış.”

Dracula: “Ve sen, Lucy, bu dünya için fazla parlak yanan bir alevsin. Buna sevgi diyorsun, ama bende gördüğüm şey, beni iten aynı açlık—tüketme, sahip olma, et ve zamanın sınırlarını aşma isteği. Beni yabancı olarak görme. Ben, senin kırılgan ışığının altındaki o şeyim.”

Lucy: “Eğer ben ışık isem, senin karanlığın beni şekillendiriyor. Sensiz, sınanmamış, kırılmamış biriyim. Ama seninle, ruhuma karşı sonsuzluğun ağırlığını hissediyorum. Bu senin aradığın şey değil mi? Sonsuz gecenin zindanını, benim ölümlü hayatımın kısa, aydınlık netliğiyle paramparça etmek?”

Dracula: “Ölümlülüğünle, geçici insanlığınla beni cezbediyorsun. Ama ben artık o kırılgan şeylere kapalıyım. Sevgi, umut, hatta umutsuzluk—hepsi içinde kül oldu. Yine de sana baktığımda, bir zamanlar açlık dışında bir şey olduğumu hatırlıyorum. Sen benim ıstırabım, Lucy. Geri alamadığım bir parçam.”

Lucy: “O zaman ihtiyacın olanı al benden, Kont. Kanımı iç, hayatımı çal—ama şunu bil ki, bunu yaptığında sadece kendi boşluğunu tüketeceksin. Ben seni tamamlamak için burada değilim, seni terk ettiğin şeyi hatırlatmak için buradayım.”

Dracula: “O zaman bende ne arıyorsun? Niye gölgede kalıyorsun, güneşe kaçmak varken? Ölüm mü istiyorsun—yoksa kendi erdemlerinin kafesinden özgürlük mü?”

Lucy: “Belki seni, korktuğum hale dönüşmekten kaçtığım cesareti görüyorum: yargıdan bağımsız, sonsuz, evcilleşmemiş. Belki de seni, kendimi tam anlamam için kucaklamam gereken karanlık olarak görüyorum. Ya da belki sen sadece bir rüyasın ve ben çoktan kaybolmuşum.”

Dracula: “Eğer biz bir rüyaysa, o zaman bu paylaşılan bir rüya. Sen, gözlerini ölümle karşılaştırırken açık tutmaya cesaret eden, ben ise ölemeyen ama buna özlem duyan. Birlikte döngüyüz, ışık ve gölgenin bitmeyen dengesi. Ama Lucy, seni bağışlayacağımı düşünme. Benim sevgim, tükenen bir ateş ve sen onun sunususun.”

Diyalog Nosferatu (Werner Herzog 1979) Filminden alınmıştır.

Leave a Reply

info@jungianstudiesistanbul.com

Abone Ol!

e-Posta bültenimize abone olun son içeriklerden haberiniz olsun!

Jungian Studies İstanbul © 2025. Tüm hakları saklıdır

tr_TRTurkish